Psikoloji Der ki podcastin ilk bölümünde "konfor alanı nedir?" "gelişmek için neden konfor alanının dışına çıkmalıyım?" gibi soruların peşine düşerken aynı zamanda kısaca ben kimim biraz da bundan bahsediyor olacağız.
Merhabalar. Psikoloji Der Ki Podcast’e hoşgeldiniz. Ben Bahattin Bakır.
Tanıtım bölümünü dinlediyseniz nispeten tanışmışızdır ama yine de kısaca kendimden bahsetmek isterim. Psikoloğum… 2017 yılında Hacettepe Ünversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun oldum, uzun zamandır da psikolog olarak çalışıyorum. Psikolojiyi de fazlasıyla seviyorum ve bu konuda öğrenmeye, araştırmaya, kendimi geliştirmeye gayret ediyorum ve aynı zamanda da psikolojiyi anlatmaktan da ayrı bir keyif alıyorum.
Podcast serisinin ilk bölümünde de tam olarak bu konulardan bahsedeceğim. Yani kendimi geliştirmek istiyorum ve bunun için podcast yapıyorum. Gelişebilmek için neden bunu yapmak zorundayım.
Daha doğrusu sadece kendi özelimde de değil. İnsan neden rahatı yerindeyken, zorunda değilken kendini zora sokup podcast yapar. Ya da başka bir şey, illa podcast olmak zorunda değil. Hep duyarız ya ‘rahat battı’ diye… İşte biraz bu sorunun peşinde olacağım bu bölümde. Rahat, konfor neden insana batar neden huzursuz eder ve gelişmek için neden konfor alanının dışına çıkmak zorundayız? İşte bu bölümde konumuz tam olarak bu… O zaman başlayalım.
Konfor alanı nedir? Hep duyarız gelişmek için konfor alanından çıkmalısın, risk almalısın, konforda çürürsün, şöyle yapmalısın, böyle olmalısın, atıl kurt vs. vs. Nedir yani bu konfor alanı? İsterseniz biraz bunu anlamaya çalışalım. Konfor alanı dediğimiz şey aslında direk zihnimizde oluştuğu gibi şöyle rahat bir koltuk, kuş tüyü yastıklar, dertsiz tasasız bir dünya falan demek değil.
Konfor alanı; bizim alışkanlık haline getirdiğimiz, rutinleşmiş, otomatikleşmiş, risk almadığımız, bizim için çok tanıdık, çok aşina olan ve içinde zaman geçirmeye çok alıştığımız her durum her koşul olabilir. Her gün işe/okula giderken kullandığımız yoldan tutun da birlikte vakit geçirdiğimiz insanlara, telefonu tutuş şeklimizden izlediğimiz filmlere kadar her şey konfor alanımız olabilir. Kısacası fazlasıyla rutinleşmiş, risk almadığımız ve yeni şeyleri çok dahil etmediğimiz kendimizce güvenli alanımızdır konfor alanı.
Hatta ve hatta şöyle bir detayı da belirtmek isterim. Konfor alanımız ismindeki gibi çok da konforlu olmayabilir ama yine de bize güvenli geldiği için konfor alanından çıkmak istemeyiz. Nasıl yani? Şöyle… Örneğin, bir ilişkide sürekli şiddete maruz kalan ve bir şekilde bunu kanıksamış birini düşünün, belki de böyle birilerine maalesef rastlamışsınızdır. Bazen bu kişi bu kabullendiği durumdan çıkmak ve yeni bir düzen için çabalamaktan çok korkar veya dışardan bir destek ya da müdahale olduğunda da dehşete düşerek bunun değişmesini istemeyebilir. Çünkü o ilişki, diğer pek çok nedenin yanı sıra artık onun konfor alanı olmuş olabilir. Çünkü ilişkide şiddet de olsa bu, onun tanıdığı bildiği ve en önemlisi de öngörebildiği bir şeydir. Yeni durumlar yeni olumlu durumların yanında yeni riskler ve yeni öngörülemezlikler de getirir. Bu da kişiyi korkutabilir ve konfor alanında kalmakta ısrarcı olmasına neden olabilir. Yani konfor alanı dediğimiz şey sorunlu hatta zararlı bile olsa bildiğimiz, alıştığımız, ön gördüğümüz bir zarardır ve bu yüzden de orada kalmak isteyebiliriz.
Uzun lafın kısası konfor alanı; güvenli, mutlu, huzurlu olduğumuz yer demek değildir her zaman. Konfor alanı; aşina olduğumuz, öngörebildiğimiz, bildiğimiz bir yerdir.
Peki, konfor alanının ne olduğundan bahsettiğimize göre biraz da bu konfor alanı neden bizi rahatsız eder ve neden konfor alanından çıkmalıyız, ya da neden konfor alanının içinde kalmak isteriz ama kaldıkça da rahat edemeyiz, biraz da bunlardan bahsedelim.
Öncelikle neden konfor alanından çıkmak istemeyiz? En başından beri söylediğim gibi aslında konfor alanı; bilindiktir, güvenilirdir ve rutindir. Doğrusu beynimiz de biraz böyle çalışır. Yani işleri rutinleştirmeyi de sever beynimiz. Çünkü beynin/bilincin devrede olması demek ekstra enerji harcamak demektir bir yandan. Beynimiz de çoğu zaman enerji tasarrufu odaklı çalışır ve işleri rutinleştirmeyi, arka planda çalıştırmayı, örtük bir şekilde ve bilincin çok devrede olmadığı haliyle işleri yürütmeyi sever. Çünkü daha otomatik olması demek, daha az enerji demektir bir yandan. O yüzden her gün aynı yoldan yürürüz, aynı yerlerden geçeriz, aynı kişilerle iletişimde kalırız, hele hele rutin bir işimiz varsa -devlet memurluğu veya sürekli aynı şeyleri yaptığımız işler gibi- artık tamamen otomatik bir şekilde iş yapar hale geliriz.
Madalyonun öbür tarafına baktığımızda ise işin çok ciddi bir dezavantajı vardır. Evet bazı şeyleri sürekli yapmak bizi o konuda keskinleştirir ve otomatikleştirir ama beynimiz kullan ya da kaybet ilkesine göre çalışır. Yani kullandığımız becerilerde keskinleşir ama kullanmadığımız becerileri de budamaya başlar. Gitgide köreliriz o becerilerde eğer kullanmazsak. Çünkü yine beynimiz tasarruf amaçlı işe yaramayan şeyi çok tutmak istemez. Yani kaba tabirle boşa boğaz beslemez. Mesela çok iyi olduğunuz bir beceriyi bir süreliğine bıraktığınızı var sayalım. Çok kısa süre içerisinde o işte körelmeye başladığımızı görürüz. İşte bu yüzden de biz rutinleştikçe konfor alanının içinde sıkışıp kaldıkça sürekli aynı şeylerle uğraştıkça gitgide körelmeye hatta çürümeye başlarız. İşte sabahtan beri konfor alanı konfor alanı diye anlatmaya çalıştığım şey bu. Evet çok işlevsel olduğu bir yanı var ama bir yandan da bizi çürüten ve mutsuz eden, ilerlememize ve gelişmemize engel olan bir yanı da var. Hatta benim bu konuda çok sevdiğim bir karikatür var belki daha önce görenler hatırlayacaktır. Superman devlet memuru olur der ki “Abi ya devlet dairesine girdiğimden beri güçlerimi iyice kaybettim.” Oradaki diğer memur da derki “Burada ne uzarsııın ne de kısalırsın.” Çok duyarız devlet dairesinde ne uzarsın ne kısalırsın diye. Evet uzamayız belki ama maalesef kısalırız. Çünkü konfor alanı bizi kısaltır ve çürütür.
Bu nedenledir biraz işlerimiz yolundayken içimizde huzurun olmayıp; işler yoğunken “yorulduk ama keyifliydi yorulduğumuz değdi” diye düşünmemiz. Sinan Canan’ın bu konuda meşhur bir sözü de var onu da söylemeden geçemeyeceğim; “İnsan karnı doyduğu zaman sorun çıkartan tek canlıdır.” diye. Çünkü öyledir konforu rahatı ararız ama bulunca da çok mutlu olamayız, hatta mutsuz oluruz. Uzun lafın kısası rutinler ve konfor alanı bazen iyidir ama bazen de bizi çürüten bir şeydir.
Tüm bu bahsettiklerimden ötürü de eğer gelişmek istiyorsak, eğer şuan bulunduğumuz durumdan daha ötede canlılar olmak istiyorsak konfor alanından çıkmamız ve belki de kendimizi konfor alanının dışındaki kaosa atmamız gerekebilir zaman zaman. Çünkü yeni beceriler edinmek, zihinsel becerilerimizi geliştirmek için yeni ortamlara yeni deneyimlere girip zihinsel becerilerimizi kullanmamız gerekiyor. Rutinin içinde çok kaldığımızda bilinç devreden çıkar gider ki; bu da becerilerimizin çürümeye başlayacağının bir göstergesidir.
Şimdi en başta sorduğum soruya dönmek gerekirse “İnsan neden podcast yapar ve dahası neden bunu yapmak zorundadır?”, işte bu yüzden. İnsan gelişmek için, yeni şeyler denemek, eski alışkanlıklarını bırakmak ve risk almak zorundadır. İlk başta bu kaosun içine kendini attığında da bir korku ve huzursuzluk kaplar içini ama bir yandan da rutinin içinde her zaman mutlu olamaz. Ben de işte sevdiğim bir alanda kendimi daha da geliştirebilmek adına üretmeye ve ürettikçe daha da gelişmeye çalışıyorum ve gelişmek için bunu yapmak zorundayım bir anlamda.
Buradan şunun da anlaşılmasını istemem. Rutin kötüdür konfor her zaman kaçmamız gereken bir şeydir gibi anlaşılmasın. Rutinler iyidir bize çok şey kazandırır. Ama her şey yolunda giderken hala mutlu olamıyorsak, bir eksiklik hissi içimizi kaplıyorsa, bir tükenmişlik hissediyorsak konfor alanının dışına çıkmanın, yeni şeyler denemenin ve biraz risk almanın zamanı gelmiş olabilir. Toparlamak ve bir kere daha altını çizmek gerekirse konfor alanı dediğimiz şey rahat koltuklar güzel bir hayat demek değildir. Ya da konfor alanından çıkmak demek de evi arabayı satayım aç susuz sokaklarda dolaşayım demek de değildir. Konfor bizim çok alıştığımız ve aşina olduğumuz şeye, konfor alanının dışı ise yeni deneyimler yaşadığımız ve nispeten risk aldığımız şeylere diyoruz. Gelişmek istiyorsak da biraz konfor alanının dışına çıkmamız gerekiyor.
Çünkü konfor alanının dışına çıktıkça zorlanıyoruz, yeni şeyler deniyor ve risk alıyoruz. Ve zorlanmak, risk almak, kaosun içine dalmak beynimizin yeni çözümler bulmasına, yeni bağlantılar kurmasına ve gelişmesine yol açıyor. İşte ben de beni buna zorlayan bir şey yokken, nispeten rahatım yerindeyken kendimi geliştirmek ve körelmemek için konfor alanımın dışına çıkarak esasında çok da yabancısı olduğum bir işe kalkıştım. Yani podcast üretmeye… Bu bölümde de hem içerik üretirken ki niyetimi hem de konfor alanı ve gelişmek arasındaki ilişkiyi sizlere anlatmaya çalıştım.
Artık sona doğru geldik ama son olarak birkaç şey daha söylemek isterim. Bir şeyler üretmeye aslında pandemi döneminde yoğunluklarımın azaldığı, pek yoğun bir hayatımın olmadığı tırnak içinde rahat konforlu bir zamanımda karar verdim aslında. Çünkü becerilerimi kullanmadıkça körelmeye başladığını ve mesleki anlamda çürümeye eğilimimin olduğu bir anda en azından üreterek kendimi güncel tutmaya ve gelişime açık tutmaya karar vermiştim. Pek çok şey denedim kimi oldu kimi olmadı ama bu podcast serisi de bunlardan biri olacak. Yani bu podcast serisi benim konfor alanından çıkarak kendimi geliştirme çabalarımın bir ürünü olacak diyebilirim tekrardan. O yüzden de ilk bölüme böyle bir konu ve bir başlık seçtim.
Bu süreçte bana eşlik etmeniz bana katkılarda bulunmanız beni fazlasıyla mutlu eder. Bu nedenle de her zaman geri bildirimlerinizi sosyal ağlar ya da diğer iletişim kanalları üzerinden dinlemek isterim diyor ve ilk bölümü artık kapatıyorum.
Bir sonraki bölümde tekrar görüşene kadar hoşça kalın…